ÜÇ MAYMUN
Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
Senaryo: Nuri Bilge Ceylan,
Senaryo: Nuri Bilge Ceylan,
Ercan Kesal, Ebru Ceylan.
Oyuncular: Yavuz Bingöl, Hatice Aslan, Ahmet
Rıfat Şungar, Ercan Kesal, Cafer Köse.
Görüntü Yönetmeni: Gökhan Tiryaki.
Türü:Dram. Süre:109 dk. Yıl:2008.
Ceylan sinemasının temel özelliğinin öyküyü açık biçimde değil de, görüntülerle, bakışlarla, mimiklerle anlattığı bilinmektedir. Bu sinemanın değinilmesi gereken bir başka öğesi de “timing denilen anlatı hızının niteliğidir. ‘Yavaş anlatım akışı’ Ceylan sinemasının tüm filmlerinin ortak paydasını oluşturur. Örneğin “Üç Maymun”, çıkışsızlık üzerine kurulu öyküye sahiptir ve bunu da hem anlatı yapısı hem de görsel atmosferiyle görünür kılmaktadır. Öyküde, küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek parçaladığı bir ailenin gerçeği örtbas ederek her şeye rağmen bir arada kalma çabası anlatılır. Bu nedenle neredeyse evin içinde geçen tüm sahnelerde, dışarısı içeriden hep daha aydınlık olarak gösterilir. Pencere tek (ana) ışık kaynağıdır. Kişilerin bulunduğu yerler ise loştur. Birbirlerini anlamayan karakterlerin yaşadığı trajedi üzerine kurulmuş öyküde, üç maymunu oynamak, “tüm bu yaşanılanların var olduğu gerçeğini ortadan kaldırır mı?” sorusunun seyirciye sordurulduğu filmin, ışık tasarımı da baştan sona bu duyguyu seyircisine hissettirecek bir biçimleniş içinde kurgulanmıştır. Işığın natürel olduğu yanılsamasının içinde, yapaylık duyumsanması belirgin biçimde hissedilir. Diğer bir deyişle altından kalkamayacağı acılara ya da sorumluluklara maruz kalmamak adına gerçeği bilmek istememek, onu görmemek, duymamak, hakkında konuşmamak üzerine kurulan görsel dil, ana karakterlerin genel olarak omuz ve baş çekim olarak gösterilmesi üzerine inşa edilmiştir. Kişiler mekânın karanlık bölgesinde oturmaktadırlar ve yüz çekimlerinin neredeyse tümünde gölgeli bir aydınlatma kullanımı vardır.
Ceylan sinematografisinin ‘görsel gücü’nü farklı kılan şey, imge üretimindeki özgünlüktür. ‘Üç Maymun’da da bu özgün sitilin belirtileri açıkça görülebilir. Film, jenerik öncesinde, geceleyin araba farıyla aydınlatma yapılmış bir sekansla açılır. Arabayı kullanan orta yaşlardaki bir adamın yüzü yakın planda gösterilir. Sonra arabanın gidişi genel planda görülür ve arabanın ekrandaki yeri giderek küçülerek ekran yavaş yavaş kararır. Kaza sahnesi tümüyle araba farlarıyla aydınlatılmış bir ortam içinde gösterilir. Yerde yatan cesedin bulunduğu yol, daha sonra kaynağı belli olmayan (ay ışı- ğını refere eden) bir ışık varmış gibi aydınlatılmıştır. Ahlaksız teklif ay ışığı altında yapılır. Bu ışık, umutsuz yüzleri daha bir kararmış hale dönüştürür. Yönetmen filmin bütününe egemen olan duygudurumunu görüntülere dayanan bir biçimlenişle anlatmakta; filmin iç çekimleri, seyircide klostrofobik duyumsamalar yaratan görünümlerle sunulmaktadır. Özellikle, iç mekân çekimlerinde sıkıntı, kıstırılmışlık duygusu yaratmak; kişilerde arada kalmışlık düşüncesinin varlığını seyirciye hissettirmek için aydınlatmaya özel bir anlam yüklenmesi getirilmiştir. Ahlaksız teklifi alan Eyüp, durumu karısına söylemek için eve gelir. Ev, tavandan sarkan akkor flamanlı bir lamba ile aydınlatılmakta ve bu da ortamı sarı sıcak fakat çiğ bir görünüme büründürmektedir. Eyüp’ün yüzü yarı aydınlıktadır, elleri yakın plan olarak gösterilir, ellerin duruşu belirgin bir ışıklandırma altındadır. Bu aydınlatma, Eyüp’ün yaşadığı acizlik duygusunu, seyircinin daha somut şekilde duyumsamasına yönelik olarak biçimlendirilmiştir. Eyüp, durumu karısına söyler, karısı evin penceresinin önündedir; dışarısı aydınlık içerisi ise alabildiğine loştur, kadın siluete dönüşür. Özellikle ev içi çekimlerde ekran, kapı ya da duvarlarla bölünür, bölünen ekranda görüntü iyice küçülür. Bu kasvetli ev içi çekimleriyle bir kapalılık, çıkışsızlık duygusu yaratılır. Evin penceresinden deniz gözükmektedir, dışarısı aydınlık içerisi loştur. Hayatlarını anne oğul olarak idame ettirmeye çalışan Hacer ve İsmail, evde sık sık pencerenin karşısında yan yana gelirler ve dışarının aydınlığı karşısında birer siluete dönüşürler. Siluet aydınlatması arka planların aydınlık, ön plandaki figürlerin ışıktan yoksun olarak sadece konturlarının gözükmesidir.
Kişisel doku görülemediği için, kişinin içsel/duygusal durumuna yönelik herhangi bir şeyden söz edilemez. Doğal ya da yapay kaynaktan gelmiş olsun, Yanal ışıklandırmada, figürün/nesnenin yarısı aydınlatılmış diğer yarısı ise gölgeli görünür. Amaç, daha güçlü, zenginleştirilmiş, dramatik görüntüler, Yüzün bir bölümünde gölgeler meydana gelmekte, yüzdeki kırışıklıkların derinliği, burun biçimi ve çene kemiklerinin formu daha bir belirginleşmektedir.
Bir sahnede aydınlatma yapılacağı zaman herşeyden önce amacın ne olduğunun saptanmasıve buna göre tasarım yapılması gerekmektedir.Amaç olarak kastedilen şey görüntüye yüklenecekanlamı belirlemek ve buna sanatsal birbiçem kazandırmaktır. Her şey berrak biçimdeve tüm gerçekliğiyle gösterilmeye çalışılacakmıdır, yoksa anlam dramatize edilecek, vurguarttırılacak, duygu ve atmosfer yaratılacakşekilde görüntüler düzenlenecek midir sorularınaverilecek yanıtlar, ışığın nasıl biçimlendirileceğini belirler.
Işığın, sert, parlak, yumuşak ya da monotonoluşu veya soğuk olmasına bağlı olarak, seyirci,mutluluk, üzüntü, rahatsızlık, huzur vb. gibiduyguları daha belirgin biçimde duyumsar. Bu etki, ışığın yönü, miktarı ve türüne göre belirlenir.
Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğraf sanatındansinemaya geçtiği, yalın anlatı estetiğine sahip olduğu ve bu nedenle de filmlerinin ağırlıklı olarak ‘görüntü’ye yaslandığından daha önce söz edilmişti. Bu filminin her karesinde tablomsugörüntüler denilebilecek imgeler vardır.Bundan dolayıdır ki, filmin neredeyse hiçbir anında tümüyle homojen bir ışıkla aydınlatılmış sahnesi yok gibidir. Yönetmen trajik bir anlam boyutu eklememektedir. Loş,karanlık, çürümüş olanın renklerle de anlatıldığı filmde, mesafeli, empatiye pek de izin vermeyen bir sinematografinin biçimlenişi vardır. İzleyici, perdedeki karakterlerle ne empati ne de özdeşim kurabilmektedir. Kişilerin iç dünyalarını açığa çıkarmak için yüzler hep yakın çekimde gösterilmekte ve çoğu kez de uzun süren sessizlikler içinde yansıtılmaktadır. Ceylan, kamerayı karakterlerine oldukça yaklaştırmakta; belli anlamlar oluşturma, belli duyguların, düşüncelerin altınıçizmek için yakın planlar kullanmayı yeğlemektedir. Bu yakın planlar, konuşulmayan, diledökülmeyen ancak anlam olarak sahneye dolanduygunun görsel ifadesi olmakta; söz düzlemindeyer almayan çıkışsızlık duyguları, görseldüzlemde yakın planlar ve onlara yapılan ışıklar aracılığıyla yansıtılmaktadır.