Türkiye’de film eleştirisine baktığımızda, 1950’ler öncesi basında münferit film eleştirileri belirse de, düzenli ve sürekli film eleştirilerini, 1949-1950 sinema sezonuyla birlikte görmeye başlıyoruz[1]. 1949-1950 sinema sezonunda Melih Başar’ın Ulus Gazetesi’nde ve Vehbi Belgil’in 1951 başında Yıldız Dergisi’nde başlayıp Vatan Gazetesi’nde devam ettiği film eleştirileri, Türkiye Basın hayatında film eleştirisinin sürekli ve düzenli olarak yerleşmesine neden olmuştur.
Başar
ve Belgil’in daha çok magazine dönük “Tanıtma Yazısı” yöntemindeki
eleştirilerinin ardından yönetmen Lütfi Akad’ın, 1952 yılında çektiği Kanun Namına filminde, tüm
sinemasal öğeleri başarıyla kullanarak Türkiye Sineması’nda yeni bir dönemi
açtığı görülmektedir. Akad’ın Türkiye Sineması’nda başlattığı “Sinemacılar
Dönemi”yle birlikte, film eleştirisinde de bir gelişme olmuş ve 1949-1950
sinema sezonuyla başlayan ve magazin bilgileriyle donanmış, “Tanıtma Yazısı”
yöntemiyle yapılmış film eleştirileri yerini; sinema dili, anlayışı, duygusu
göz önünde tutularak filmin dramatik yapısı, tekniği, oyuncu yönetimi, görüntü
düzenlemesi, kurgusu gibi sinemasal öğelerin incelenmesine ağırlık verildiği
“Klasik Eleştiri” (Gazete/Gazetecilik Eleştirisi) yöntemine bırakmaya
başlamıştır[2].
1952-1953’de
Vatan’da Atilla İlhan, Burhan Arpad, yine aynı yıl Dünya’da Metin Erksan, Semih
Tuğrul, “Klasik Eleştiri” sayılabilecek ilk örnekleri vermeye başlamışlardır.
1956
yılında sinema yazarlığında, bir dönüm noktasına gelindiği görülüyor. Ulus,
Vatan, Dünya, Milliyet ve Yeni Sabah gazeteleri ile Devir, Akis gibi siyasi
dergiler, Pazar Postası ve Yeditepe (Özön; 285) adlı sanat dergilerinde sürekli
ve düzenli olarak film eleştirileri yayınlanıyordu.
1957
yılında, Tercüman ve Akşam gazeteleri, 1959 yılında ise Cumhuriyet, film
eleştirisi yayınlayan gazeteler kervanına katılıyorlar. 1957 yılında Tuncan
Okan (Milliyet), Nijat Özön (Akis, Sinema), Halit Refiğ (Akis, Sinema), Semih
Tuğrul (Tercüman) işbirliği yaparak 1956-1957 sinema mevsiminin en iyi on
filmini seçiyorlar ve yine aynı sezonun Ocak ayında, Şakir Sırmalı’nın
yaptığı Kamelyalı Kadın filminin
eleştirilmesi üzerine film eleştirisi alanında ilk tartışma ortaya çıkıyor[3]. Tuğrul’a, Şakir Sırmalı
bir tekzip yazısı gönderiyor ve tartışma böylelikle Halit Refiğ, Adnan Ufuk, ve
Metin Erksan tarafından da eleştirmenler adına desteklenerek aylarca gazete ve
dergilerde sürüyor.
Eleştiriler
etkili olmaya başlayınca; özellikle Duvaklı
Göl ve Kamelyalı Kadın filmlerine
yöneltilen eleştiriler yapımcı Nazif Duru ve yönetmen Şakir Sırmalı’nın
tepkileriyle karşılaşıp basında günlerce süren ve neredeyse mahkemeye intikal
edebilecek bir hava yaratınca, eleştirilerin etkinliği ve gerekliliği
kamuoyunda yankılanmış oldu.
Eleştirmeci-sinemacı
yakınlaşması toplantıları yapıldı. Bu toplantılara katılanlar arasında Metin
Erksan, Atıf Yılmaz, Osman Seden, Memduh Ün gibi yönetmenler; Semih Tuğrul,
Tuncan Okan gibi yazarlar; Erdoğan Tokatlı, Alp Zeki Heper, Cengiz Tacer,
Baykan Sezer gibi Galatasaray Lisesi Sinema Kulübü üyeleri vardı[4].
1959
yılında, ayrıca sinema eleştirmenleri ile sinemacı işbirlikleri görülmeye
başlanıyor. Lütfi Akad-Atilla İlhan Yalnızlar
Rıhtımı, Osman Seden-Tarık D. Kakınç Düşman Yolları Kesti ve Atıf Yılmaz-Halit Refiğ Karaoğlanın Karasevdası filmleri
üstüne birlikte çalışmaya başlıyorlar (aynı; 18). Ancak bu yakınlık İstanbul
Gazeteciler Cemiyeti ile Türk Sinema Sanatçıları Derneği’nin birlikte
düzenlediği film festivaline kadar sürdü[5]
1956-1960
yılları arasında, düzenli ve sürekli film eleştirileri yayınlayan gazetelerde
film eleştirisi altın çağını yaşıyordu. Ancak 1960’lı yılların ilerlemesiyle
Yeşilçam Sineması, film enflasyonu, star kavramının sinemamıza yerleşmesi ile
birlikte, gazetelerde aksamaya başlayan film eleştirilerinin 60’ların sonunda
eski önemini yitirdiğini görüyoruz.
1960
yıllarının başlarında, sinemada “Toplumsal Gerçekçilik Denemeleri” yapılmaya başlanmış, bunun film
eleştirisi üzerine etkileri, özellikle 1960 yıllarının ikinci yarısında, süreli
yayınlarda görülmüştür.
1960’lı
sinema dergiciliğinde önemli adımlar atılmış, yeni dergiler yayın hayatına
girmiştir. Ancak, bu dergilerin çoğu kısa ömürlü olmuştur. Bunların içinde, en
uzun ömürlü olanı Yeni Sinema’dır ve 34 sayı yayınlanmıştır. Film Dergisi,
Sinema 65, AS Akademik Sinema, Özgür-Ulusal Sinema, Genç Sinema bu dönemde
yayınlanan dergilerdendir. Bu dergilerdeki Türk film eleştirilerinde,
sinemadaki “Toplumsal Gerçekçilik Denemeleri”nin etkileri görülmeye
başlanmıştır.
1968
yılında televizyonun yayın hayatına başlamasıyla birlikte gazetelerdeki en
önemli yenilik televizyon sayfalarının yer almaya başlamasıdır. 70’li yıllara
baktığımızda gazetelerde, yine Atilla Dorsay ve Kami Suveren’in dışında aksayarak
giden film eleştirileri görülüyor[6]. Genellikle yabancı
filmleri eleştiren Tanju Akerson, 1971 yılında yazdığı yazılarda eleştirilecek
film bulamamaktan yakınıyor: “Bu
durumda piyasayı kendi seviyesizliği ile bırakıp sinema kültürünü yaymaya çalışan
kurumların gösteri programlarından sinema severleri haberdar etmek daha yararlı
olacak” (Akerson, 1971) diyerek, Türk Sinematek’inin ve Türk Film
Arşivi’nin programlarını yazıyor.
“Toplumsal
Gerçekçilik Denemeleri”nin ardından Yılmaz Güney Sineması’nın ve Genç
Sinemacılar’ın ilk örneklerini verdikleri yıllarda yayınlanan bazı dergilerde,
“Derinlemesine Eleştiri”lerin yapıldığı görülüyor. Onat Kutlar bir yazısında,
1974’de sinema konusunda yapılan olumlu çalışmalardan söz ediyor ve “Yedinci
Sanat, Gerçek Sinema, Çağdaş Sinema dergilerinin çalışmalarını bunlara
eklemeliyiz.[7]”diyor.
Bu
dönemlerde yayınlanan süreli yayınlarda ve özellikle “Yedinci Sanat” ve “Gerçek
Sinema” adlı dergilerde, Türkiye Sineması’nda az da olsa beliren “Yeni
Gerçekçilik” çalışmalarıyla, Güney Sineması’nın eleştiriye yansıyan örnekleri
görülmeye başlanmıştır.
bizce
süreli yayınlarda devamlı yayınlanma ve toplumsal koşulların incelenmesi
açısından, kat edilecek yolların başlangıcı olmuştur. Böylelikle, sanat ve
sinema dergilerine eleştiri yerleşmiştir.
Dergilere
“Derinlemesine Eleştiri” yönteminin girmesi, ülkemizde 1960’larda “Toplumsal
Gerçekçi Denemeler” ve 1970’lerde Yılmaz Güney ve Genç Sinema Hareketi’yle
görülmeye başlanmıştır. “Bilimsel Eleştiri” yönteminin kullanımı ise, sinema
eğitiminin çeşitli fakültelerde verilmeye başlandığı, 1980’li yılların bir
ürünü olarak görülmektedir.
Sinemanın
ve film eleştirisinin, ülkenin toplumsal, siyasal, ekonomik koşullarından ayrı
tutulamayacağı önemli bir gerçektir. 1989 yılı, Türkiye Sineması için önemli
bir dönemin başlangıcı olmuştur. 1989 yılında, “Yabancı Sermaye Kanunu”nda
yapılan değişikliğin uygulanmaya başlamasıyla yabancı şirketlere, doğrudan
doğruya şirket kurma, dağıtım ve gösterim olanakları sağlanmıştır. Warner Bross
ve United International Pictures ülkemizdeki ticari faaliyetlerine
başlamışlardır[8](Pösteki,
2005; 28). Böylelikle, Amerikan Sineması’nın tüm ürünleri vizyona çıktıkları
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sinemalarla, aynı zamanda ülkemizde de
gösterime girmişlerdir. Yaz-kış demeden, ülkemizi Amerikan filmleri istila
etmiştir. Gazete ve dergilerdeki, “Sinema Sezonu” kavramının kalkması bu
gelişmenin bir sonucudur[9].
Türkiye
Sineması, yabancı sermayenin gelişiyle ciddi bir krize girmiştir. Bunun üzerine
devlet, Kültür Bakanlığı aracılığı ile Türk filmleri yapımına yeterli olmasa da
sermaye desteği vermeye başlamış, özel televizyon şirketlerinin Türk filmlerine
sponsorluk yapmaları, Eurimages’ın devreye girmesi, ilki 1988 yılında İstanbul
Ataköy’de kurulan AVM’lerde cep sinemalarının açılması, bunlardan hareketle
büyük sinema salonlarının bölünerek daha küçük bir kaç sinema salonuna, elden
geçirilip iyileştirilerek çevrilmeleri sonucunda sayılarının göreceli olarak
artması, bunun izleyici sayısını arttırması gibi gelişmelere de sebep olmuştur.
2000’li yıllara gelindiğinde gazetelerde
90’lardaki kadar neredeyse her güne varan yoğun bir eleştiri yazımı görülmese
de her hafta vizyona girecek filmlerin düzenli olarak eleştirildiği
görülmektedir
2001
de yayın hayatına başlayan Altyazı, 2003’te Yeni Film, 2010’da Film Arası ve
yine aynı yıl hakemli ilk akademik sinema dergisi olarak yayınlanan Sinecine
Dergisi de yayınına devam etmektedirler.
Günümüz
film eleştirisinin önemli bir yeniliği ise e-dergi, sinema blogları ve film
eleştirisi bloglarının sinema yazınında devreye girmesidir. Arka Pencere, Cine
Dergi, P Sinema, Hayal Perdesi, Sinematekdergi, Yergösterici, Filmarası,
Sinemarmara e-dergi alanında öne çıkan ve film eleştirisi yayınlayan yeni
mecralardır[10].
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder