27 Eylül 2016

TÜRKİYE'DE FİLM ELEŞTİRİSİ

       
   



      Türkiye’de film eleştirisine baktığımızda, 1950’ler öncesi basında münferit film eleştirileri belirse de, düzenli ve sürekli film eleştirilerini, 1949-1950 sinema sezonuyla birlikte görmeye başlıyoruz[1]. 1949-1950 sinema sezonunda Melih Başar’ın Ulus Gazetesi’nde ve Vehbi Belgil’in 1951 başında Yıldız Dergisi’nde başlayıp Vatan Gazetesi’nde devam ettiği film eleştirileri, Türkiye Basın hayatında film eleştirisinin sürekli ve düzenli olarak yerleşmesine neden olmuştur.
 Başar ve Belgil’in daha çok magazine dönük “Tanıtma Yazısı” yöntemindeki eleştirilerinin ardından yönetmen Lütfi Akad’ın, 1952 yılında çektiği Kanun Namına filminde, tüm sinemasal öğeleri başarıyla kullanarak Türkiye Sineması’nda yeni bir dönemi açtığı görülmektedir. Akad’ın Türkiye Sineması’nda başlattığı “Sinemacılar Dönemi”yle birlikte, film eleştirisinde de bir gelişme olmuş ve 1949-1950 sinema sezonuyla başlayan ve magazin bilgileriyle donanmış, “Tanıtma Yazısı” yöntemiyle yapılmış film eleştirileri yerini; sinema dili, anlayışı, duygusu göz önünde tutularak filmin dramatik yapısı, tekniği, oyuncu yönetimi, görüntü düzenlemesi, kurgusu gibi sinemasal öğelerin incelenmesine ağırlık verildiği “Klasik Eleştiri” (Gazete/Gazetecilik Eleştirisi) yöntemine bırakmaya başlamıştır[2].
 1952-1953’de Vatan’da Atilla İlhan, Burhan Arpad, yine aynı yıl Dünya’da Metin Erksan, Semih Tuğrul, “Klasik Eleştiri” sayılabilecek ilk örnekleri vermeye başlamışlardır.
 1956 yılında sinema yazarlığında, bir dönüm noktasına gelindiği görülüyor. Ulus, Vatan, Dünya, Milliyet ve Yeni Sabah gazeteleri ile Devir, Akis gibi siyasi dergiler, Pazar Postası ve Yeditepe (Özön; 285) adlı sanat dergilerinde sürekli ve düzenli olarak film eleştirileri yayınlanıyordu.
 1957 yılında, Tercüman ve Akşam gazeteleri, 1959 yılında ise Cumhuriyet, film eleştirisi yayınlayan gazeteler kervanına katılıyorlar. 1957 yılında Tuncan Okan (Milliyet), Nijat Özön (Akis, Sinema), Halit Refiğ (Akis, Sinema), Semih Tuğrul (Tercüman) işbirliği yaparak 1956-1957 sinema mevsiminin en iyi on filmini seçiyorlar ve yine aynı sezonun Ocak ayında, Şakir Sırmalı’nın yaptığı Kamelyalı Kadın filminin eleştirilmesi üzerine film eleştirisi alanında ilk tartışma ortaya çıkıyor[3]. Tuğrul’a, Şakir Sırmalı bir tekzip yazısı gönderiyor ve tartışma böylelikle Halit Refiğ, Adnan Ufuk, ve Metin Erksan tarafından da eleştirmenler adına desteklenerek aylarca gazete ve dergilerde sürüyor.
 Eleştiriler etkili olmaya başlayınca; özellikle Duvaklı Göl ve Kamelyalı Kadın filmlerine yöneltilen eleştiriler yapımcı Nazif Duru ve yönetmen Şakir Sırmalı’nın tepkileriyle karşılaşıp basında günlerce süren ve neredeyse mahkemeye intikal edebilecek bir hava yaratınca, eleştirilerin etkinliği ve gerekliliği kamuoyunda yankılanmış oldu.
Eleştirmeci-sinemacı yakınlaşması toplantıları yapıldı. Bu toplantılara katılanlar arasında Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Osman Seden, Memduh Ün gibi yönetmenler; Semih Tuğrul, Tuncan Okan gibi yazarlar; Erdoğan Tokatlı, Alp Zeki Heper, Cengiz Tacer, Baykan Sezer gibi Galatasaray Lisesi Sinema Kulübü üyeleri vardı[4].
 1959 yılında, ayrıca sinema eleştirmenleri ile sinemacı işbirlikleri görülmeye başlanıyor. Lütfi Akad-Atilla İlhan Yalnızlar Rıhtımı, Osman Seden-Tarık D. Kakınç Düşman Yolları Kesti ve Atıf Yılmaz-Halit Refiğ Karaoğlanın Karasevdası filmleri üstüne birlikte çalışmaya başlıyorlar (aynı; 18). Ancak bu yakınlık İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ile Türk Sinema Sanatçıları Derneği’nin birlikte düzenlediği film festivaline kadar sürdü[5]
 1956-1960 yılları arasında, düzenli ve sürekli film eleştirileri yayınlayan gazetelerde film eleştirisi altın çağını yaşıyordu. Ancak 1960’lı yılların ilerlemesiyle Yeşilçam Sineması, film enflasyonu, star kavramının sinemamıza yerleşmesi ile birlikte, gazetelerde aksamaya başlayan film eleştirilerinin 60’ların sonunda eski önemini yitirdiğini görüyoruz.
 1960 yıllarının başlarında, sinemada “Toplumsal Gerçekçilik Denemeleri”  yapılmaya başlanmış,  bunun film eleştirisi üzerine etkileri, özellikle 1960 yıllarının ikinci yarısında, süreli yayınlarda görülmüştür.
 1960’lı sinema dergiciliğinde önemli adımlar atılmış, yeni dergiler yayın hayatına girmiştir. Ancak, bu dergilerin çoğu kısa ömürlü olmuştur. Bunların içinde, en uzun ömürlü olanı Yeni Sinema’dır ve 34 sayı yayınlanmıştır. Film Dergisi, Sinema 65, AS Akademik Sinema, Özgür-Ulusal Sinema, Genç Sinema bu dönemde yayınlanan dergilerdendir. Bu dergilerdeki Türk film eleştirilerinde, sinemadaki “Toplumsal Gerçekçilik Denemeleri”nin etkileri görülmeye başlanmıştır.
  1968 yılında televizyonun yayın hayatına başlamasıyla birlikte gazetelerdeki en önemli yenilik televizyon sayfalarının yer almaya başlamasıdır. 70’li yıllara baktığımızda gazetelerde, yine Atilla Dorsay ve Kami Suveren’in dışında aksayarak giden film eleştirileri görülüyor[6]. Genellikle yabancı filmleri eleştiren Tanju Akerson, 1971 yılında yazdığı yazılarda eleştirilecek film bulamamaktan yakınıyor: “Bu durumda piyasayı kendi seviyesizliği ile bırakıp sinema kültürünü yaymaya çalışan kurumların gösteri programlarından sinema severleri haberdar etmek daha yararlı olacak” (Akerson, 1971) diyerek, Türk Sinematek’inin ve Türk Film Arşivi’nin programlarını yazıyor.
 “Toplumsal Gerçekçilik Denemeleri”nin ardından Yılmaz Güney Sineması’nın ve Genç Sinemacılar’ın ilk örneklerini verdikleri yıllarda yayınlanan bazı dergilerde, “Derinlemesine Eleştiri”lerin yapıldığı görülüyor. Onat Kutlar bir yazısında, 1974’de sinema konusunda yapılan olumlu çalışmalardan söz ediyor ve “Yedinci Sanat, Gerçek Sinema, Çağdaş Sinema dergilerinin çalışmalarını bunlara eklemeliyiz.[7]”diyor.
 Bu dönemlerde yayınlanan süreli yayınlarda ve özellikle “Yedinci Sanat” ve “Gerçek Sinema” adlı dergilerde, Türkiye Sineması’nda az da olsa beliren “Yeni Gerçekçilik” çalışmalarıyla, Güney Sineması’nın eleştiriye yansıyan örnekleri görülmeye başlanmıştır.
bizce süreli yayınlarda devamlı yayınlanma ve toplumsal koşulların incelenmesi açısından, kat edilecek yolların başlangıcı olmuştur. Böylelikle, sanat ve sinema dergilerine eleştiri yerleşmiştir.
Dergilere “Derinlemesine Eleştiri” yönteminin girmesi, ülkemizde 1960’larda “Toplumsal Gerçekçi Denemeler” ve 1970’lerde Yılmaz Güney ve Genç Sinema Hareketi’yle görülmeye başlanmıştır. “Bilimsel Eleştiri” yönteminin kullanımı ise, sinema eğitiminin çeşitli fakültelerde verilmeye başlandığı, 1980’li yılların bir ürünü olarak görülmektedir.
 Sinemanın ve film eleştirisinin, ülkenin toplumsal, siyasal, ekonomik koşullarından ayrı tutulamayacağı önemli bir gerçektir. 1989 yılı, Türkiye Sineması için önemli bir dönemin başlangıcı olmuştur. 1989 yılında, “Yabancı Sermaye Kanunu”nda yapılan değişikliğin uygulanmaya başlamasıyla yabancı şirketlere, doğrudan doğruya şirket kurma, dağıtım ve gösterim olanakları sağlanmıştır. Warner Bross ve United International Pictures ülkemizdeki ticari faaliyetlerine başlamışlardır[8](Pösteki, 2005; 28). Böylelikle, Amerikan Sineması’nın tüm ürünleri vizyona çıktıkları Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sinemalarla, aynı zamanda ülkemizde de gösterime girmişlerdir. Yaz-kış demeden, ülkemizi Amerikan filmleri istila etmiştir. Gazete ve dergilerdeki, “Sinema Sezonu” kavramının kalkması bu gelişmenin bir sonucudur[9].
 Türkiye Sineması, yabancı sermayenin gelişiyle ciddi bir krize girmiştir. Bunun üzerine devlet, Kültür Bakanlığı aracılığı ile Türk filmleri yapımına yeterli olmasa da sermaye desteği vermeye başlamış, özel televizyon şirketlerinin Türk filmlerine sponsorluk yapmaları, Eurimages’ın devreye girmesi, ilki 1988 yılında İstanbul Ataköy’de kurulan AVM’lerde cep sinemalarının açılması, bunlardan hareketle büyük sinema salonlarının bölünerek daha küçük bir kaç sinema salonuna, elden geçirilip iyileştirilerek çevrilmeleri sonucunda sayılarının göreceli olarak artması, bunun izleyici sayısını arttırması gibi gelişmelere de sebep olmuştur.
       2000’li yıllara gelindiğinde gazetelerde 90’lardaki kadar neredeyse her güne varan yoğun bir eleştiri yazımı görülmese de her hafta vizyona girecek filmlerin düzenli olarak eleştirildiği görülmektedir
 2001 de yayın hayatına başlayan Altyazı, 2003’te Yeni Film, 2010’da Film Arası ve yine aynı yıl hakemli ilk akademik sinema dergisi olarak yayınlanan Sinecine Dergisi de yayınına devam etmektedirler.
 Günümüz film eleştirisinin önemli bir yeniliği ise e-dergi, sinema blogları ve film eleştirisi bloglarının sinema yazınında devreye girmesidir. Arka Pencere, Cine Dergi, P Sinema, Hayal Perdesi, Sinematekdergi, Yergösterici, Filmarası, Sinemarmara e-dergi alanında öne çıkan ve film eleştirisi yayınlayan yeni mecralardır[10].






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder